10 Şubat 2011 Perşembe

Kusursuz Dünya



Yitik ruhların Tanrı’sı, tanrılar arasında en yitik olan sen, işit beni.
Bizi, deli ve dolanan ruhları koruyan nazik Kader, işit beni.
En kusurlu olan ben, kusursuz bir ırkın arasında oturuyorum.
Bir insanlık karmaşası, karışık maddeler bulutu olan ben, sonlanmış dünyaların, tamamlanmış yasaların ve saf emrin, düşünceleri sınıflandırılmış, düşleri düzenlenmiş ve görüşleri kaydedilmiş insanların arasında dolanıyorum.
Onların erdemleri, ey Tanrı, ölçülü, onların günahları biçilidir ve ne günahın ne de erdemin bulanık alacakaranlığında geçen sayısız şeyler kaydedilip listelenmiştir.
Burada günler ve geceler mevsimlere bölünür ve suçsuz doğruluğun kurallarıyla yönetilir.
Yemek, içmek, uyumak, çıplaklığını örtmek ve sonra yorulmak zamana bağlıdır.
Çalışmak, oynamak, şarkı söylemek, dans etmek ve sonra düşünmeyi ve hissetmeyi kesmek belli yıldızlar öteki ufka geçtiğinde yapılır.
Gülümseyerek bir komşuyu soymak, elin zarif bir hareketiyle armağanlar bahşetmek, ileri görüşlülükle ibadet etmek, bir sözle bir ruhu yıkmak, bir nefesle bir bedeni yakmak ve sonra ellerini yıkamak, günün işleri bitince.
Verilmiş bir emre göre sevmek, önyargılı bir şekilde eğlenmek, tanrılara söylendiği şekilde tapınmak, ustalıkla dalavere yapmak ve hafıza ölmüşcesine hepsini unutmak.
Bir dürtüyle hayal kurmak, saygıyla düşünmek, tatlılıkla mutlu olmak, soylu bir şekilde acıya katlanmak –ve sonra, yarın tekrar doldurabilsin diye bardağı boşaltmak.
Bütün bu şeyler, ey Tanrı, ileri görüşlülükle düşünülür, kararlılıkla doğurulur, doğrulukla büyütülür, kurallarla yönetilir nedenlerle yönlendirilir ve belirlenmiş bir yöntemle öldürülüp gömülür. Ve onların insanların ruhlarında yattıkları sessiz mezarları bile işaretli ve numaralıdır.
Bu kusursuz bir dünya, tam üstünlük dünyası, büyük mucizeler dünyası, Tanrı’nın bahçesindeki en olgun meyve, evrenin usta işi düşüncesi!
Fakat ben niçin buradayım, ey Tanrı, tamamlanmamış bir tutkunun yeşil tohumu ve ne doğuyu ne batıyı arayan deli fırtına ve yanmış bir gezegenin şaşkın bir parçası olan ben?
Cevap ver bana, tanrılar arasında yitmiş, yitik ruhların Tanrı’sı, ben niçin buradayım?

Halil Cibran - Deli (sy:70)
Anahtar Kitaplar Yayınevi 1998

Tanrı

Çok eski günlerde, daha sözlerin ilk titreşimleri dudaklarıma henüz geldiği zamanlarda, kutsal dağa çıktım ve Tanrı'yla konuştum, "Efendi, ben senin kölenim. Senin sırrın benim yasam olacak ve sonsuza kadar ona itaat edeceğim."
Fakat Tanrı bana cevap vermedi ve şiddetli bir fırtına gibi uzaklaştı.
Ve bin yıl sonra kutsal dağa çıktım ve Tanrı'yla tekrar konuşup dedim ki, "Yaratıcı, ben senin yarattığınım. Sen beni balçıktan Şekillendirdin ve benim olan her şeyi sana borçluyum."
Ve Tanrı cevap vermedi, onun yerine bin kanadı varmış gibi hızla uzaklaştı.
Ve bin yıl sonra kutsal dağa tırmandım ve Tanrı'yla tekrar konuştum ve dedim ki, "Baba, ben senin oğlunum. Bana merhamet ve sevgiyle hayat verdin ve ben de sevgiyle ve tapınmayla senin krallığını devralacağım."
Ve Tanrı cevap vermedi ve uzak tepeleri gizleyen bir sis gibi uzaklaştı.
Ve bin yıl sonra kutsanmış dağa tırmandım ve Tanrı'yla tekrar konuşup dedim ki, "Tanrım, amacım, tamamlayıcım; ben senin dününüm ve sen benim yarınımsın. Ben senin topraktaki kökünüm ve sen benim göklerdeki çiçeğimsin ve biz güneşin önünde birlikte gelişiriz."
O zaman Tanrı bana doğru eğildi ve kulaklarıma tatlı sözler fısıldadı ve denizin kendisine doğru koşan dereyi kucaklaması gibi beni kucakladı.
Ve vadilere ve ovalara indiğimde Tanrı da oradaydı.




Halil Cibran - Deli (sy:11)
Anahtar Kitaplar Yayınevi 1998

Nasıl Delirdim?

Nasıl delirdiğimi soruyorsun. Şöyle oldu: Tanrıların çoğu daha doğmadan çok uzun zaman önce bir gün, derin bir uykudan uyandım ve bütün maskelerimin –kendi yaptığım ve yedi hayatta taktığım maskelerin- çalınmış olduğunu gördüm, kalabalık sokaklarda, “Hırsızlar, hırsızlar, Tanrı’nın cezası hırsızlar,” diye bağırarak koştum.

Erkeklerle kadınlar bana güldü ve bazıları korkup evlerine kaçtı.

Ve pazar yerine vardığım zaman bir genç çatıda dikilip, “O bir deli,” diye haykırdı. Onu görmek için yukarıya baktım; güneş çıplak yüzümü ilk defa öptü. İlk defa için güneş çıplak yüzümü öptü ve ruhum güneşe karşı sevgiyle tutuştu ve bir daha maskelerimi aramadım. Ve kendimden geçercesine haykırdım, “Şükürler olsun, maskelerimi çalan hırsızlara şükürler olsun.”

İşte böyle delirdim.

Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem güvenliği buldum; yalnızlığın özgürlüğünü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir şeyleri tutsak ederler çünkü.

Fakat güvenliğimle çok kibirlenmeyeceğim. Zindandaki bir Hırsız bile başka bir hırsızdan güvendedir.





Halil Cibran - Deli (sy:7)
Anahtar Kitaplar Yayınevi 1998